Deprem felaketi, hangi pencereden baktığınıza göre değişir. Deprem Allah’tandır, fakat enkaz insandandır.
Deprem sonucu yaşadığımız yıkım ve kayıplara, “kaderdir, elimizden bir şey gelmez” diyerek sorumluluktan kaçamayız.
Bu bir cinayettir. Depremi önleyemeyiz fakat cinayeti önlemek elimizdedir.
Bir vatandaş, binanın çatısına baz istasyonu kurarsanız, bina ile birlikte çöker diyor.
Birçok insan göçük altında da olsa telefonla yardım istemeye çalıştı. Fakat baz istasyonları binalarla birlikte çöktüğü için ulaşamadılar diyor.
Bu pencereden bakarak kayıplardan GSM şirketlerini sorumlu tutuyor.
Diğer pencerelerden bakarak neler olduğuna da ben değineyim.
Kahramanmaraş merkezli depremdeki cinayete, 1939 Erzincan depreminden ders çıkarmayan, 1939 yılında hayatta olup da 60 yaşından küçükler ile 2023 yılında hayatta olup da 40 yaşın üzerindeki her erkek (!) ortaktır.
1939 yılından sonra, yıkım ve kayıplı birçok deprem yaşamamıza rağmen depremlerden ders çıkaracağımıza, kendime daha fazla nasıl menfaat sağlarım arayışı bu kayıpları müstehak kılmıştır.
Bugün üniversiteyi bitirmiş, askerliğini yapmış 25 yaş civarındaki her birey kamuda işe girmek için torpil arayışındadır.
Demiyor ki, benim puanım düşük, yüksek puan alana haksızlık etmeyeyim…
Haklılığını kendince şöyle savunuyor: “Torpil yapamayan iş bulamıyor.”
Bir kere torpile alışmışsa, işe girdikten sonra da kadro almak için demez ki, şu arkadaş benden önce işe girmiş, konuyu da kavramış, onu engellemeyeyim…
Haklılığını kendince şöyle savunuyor: “Herkes torpille bir yere geliyor.”
İşe yüksek puan alanın yerine düşük puanlı girerse, makama işi bilenin yerine işi bilmeyen gelirse,
inşaatları da ehil olmayan, kontrolünü de işi bilmeyen yapar.
Mühendis torpilini buldu, Belediyede işe başladı. İnşaata kontrole gitti. Temel ya da beton ya da kolon ya da kiriş ya da demir mevzuata uygun değil. İmza atmadı.
Nereye kadar?
Belediyenin bir yetkilisi “evladım imza atıver” diyene kadar.
Atsa vicdanı elvermez.
Atmasa torpilcisi “senin için Belediye Başkanına ricacı oldum” demez mi?
Zaten işi de zor buldu. Aman canım banan ne? İmzamı atarım, işime bakarım, ay başında da maaşımı alırım.
Bunun benzerleri yaşanmamış mıdır?
Bu bina çöktü. Sorumlusu müteahhit mi, mühendis mi, torpil koyan mı, imzalayıver diyen mi?
Tamam da, çöken binanın müteahhidi ben değilim, hatta müteahhit de değilim. Mühendis hiç değilim, belediyede de çalışmıyorum. O çöken binadan ben niye sorumluyum?
Sen şunlardan dolayı sorumlusun:
Toplum içinde yüksek kabul edilen o makama torpille geldin.
O makamı senden önce hak ettiği halde torpili yok diye yükselemeyen kişiden daha fazla maaş aldın.
Yetti mi?
Yetmedi.
Daha fazla nasıl cebimi doldururum diye arandın. Baktın ki bir yerlerde Yönetim Kurulu Üyeliği dağıtılıyor. Hakkın olmayan makamını kullanarak bir de yönetim kurulu üyeliği kapmak üzeresin.
Yazın yazıldı, Bakana imzaya sunuldu. Elbet bir gün yönetim kurulu üyeliğin imzalanacak.
Sen ne yaptın?
Müsteşar yardımcısı olarak, hiç bir zaman yönetim kurulu üyesi olarak atanamayacak olan memura 2 günde bir telefon açıp, “benim yönetim kurulu üyeliği yazım çıktı mı” diye sorup durdun.
Halbuki o memur senin aldığın maaşın üçte birini bile almıyordu. Sen ki o yüksek maaşına rağmen bir de yönetim kurulu üyeliğine koşturuyordun ya…
bir müteahhit de çimentodan ve demirden nasıl çalarım diye koşturuyordu.
Yazın çıktı ve bir kuruluşta yönetim kurulu üyesi oldun ve bir yıl boyunca asli maaşının yanında bir de yönetim kurulu üyeliği maaşı aldın.
Mart ayı geldiğinde, aldığın bu maaşın (gelirin) vergisini maliyeye yatırdıktan sonra, “hani yönetim kurulu üyeliği maaşı net olarak ödeniyordu, neden bu vergiyi veriyorum” diye sorgulayıp, vergi makbuzunu maaşını aldığın kuruma verip, oradan tekrar bordro ile ödediğin vergi tutarı kadar bir ödeme daha alıyordun ya…
Sen yüksek bürokrat olarak ödemen gereken vergiyi, ali cengiz oyunuyla devlete, dolayısıyla millete ödettiriyordun ya…
bir müteahhit de çimento ve demirden çaldığı binasının bedelini, altında kalacak insanlara ödetiyordu.
Bir saatlik bir görev için araç istiyorum. Saat 10.30, bilemedin 11.00. Yani en geç saat 12.00’de işyerinde olacağım.
Baş şoför, araç yok diyor.
Ama hepsi burada diyorum!
Onlar, yönetim kurulu üyeleri için bekletiliyor, saat 2’de toplantı var, üyeleri getirmek için bekletiyoruz, diyor.
Tamam da diyorum, benim bir saatlik işim var. Bir evrak tasdikletmem gerekiyor. Yarın ihaleye bu evrakı teslim etmemiz lazım. Ben öğleye kadar çoktan gelirim diyorum.
Nafile…
O gün, kurumun tüm araçları, yüksek dereceden memur olan yönetim kurulu üyeleri için bekletiliyor ve o araçlar ayaklarına götürülüyordu ya…
bir müteahhit de çimentodan ve demirden kısarak, paraları götürüyordu.
Bir tatlı telaş seziyorum. Memurdan hallice (ona uzman diyorlar ve bir şube müdürünün aldığı maaşın 2 katından fazla maaş alıyor) telaşlı bir şekilde fotokopi çekiyor.
Telaşının sebebini sordum.
Sıfır araba alıyorum, onların evrakını hazırlıyorum dedi.
Ne güzel diye geçirdim içimden…
Nereden alıyorsun, dedim. Afyon’dan dedi.
Ankara’da yok muydu da oradan alıyorsun dedim.
Ankara’da 36.000 TL, ben oradan 30.000 TL’ye alıyorum dedi. Sadece ben almıyorum, şu da alıyor dedi.
Aklıma hiçbir şey gelmedi. Ucuza bulmuş ki alıyor dedim.
Birkaç ay sonra idarenin üst bürokratlarından biri görevden alındı.
Görevden alınma sebebi olarak, servis işi ihalesini alan firmanın Afyon’daki bayisinden kurumdaki birkaç kişi ile birlikte indirimli araba alması gösteriliyordu ya…
bir müteahhit de kullanması gereken çimentodan ve demirden indirim yaparak kârına nasıl bindirim yapacağını hesaplıyordu.
Banka promosyonları ile ilgili 2007 yılında yayımlanan Başbakanlık Genelgesinde;
5- Dağıtılacak promosyonlar, ilgili banka tarafından personel adına açılan hesaba her personel için eşit tutarlarda aktarılmak suretiyle altı aylık periyotlarla ödenecektir, denmişti.
Yüksek bürokratlarımızın (ki maaşları da yüksektir zatı alilerin) 11 yıl boyunca marabalarla eşit tutarda promosyon aldıkları anlaşılmaktadır.
Böyle adaletsiz (!) paylaşım, her ay ortalama memur maaşından 2-3 kat fazla maaş alanların kanına dokunmuş olmalı ki, düşük memura 3 yılda bir piyango gibi gelen promosyonlarına da gözlerini dikmişler ve 2018 yılındaki genelgeyi hazırlayarak sayın Başbakan’ın (bugünkü Cumhurbaşkanımızın) önüne koymuşlar.
5- Dağıtılacak promosyonlar, ilgili banka tarafından personel adına açılan hesaba aktarılmak suretiyle ödenecektir.
Ben sanmıyorum ki, sayın Başbakan 2018 yılında, “biz 2007 yılında promosyonları eşit dağıtalım demiştik. Orada hata yapmışız. Hadi yeni bir genelge hazırlayın da oradaki adaletsizliği kaldıralım” demiş olsun.
Ey torpille gelen yüksek bürokrat! Sen torpille geldiğin için hak etmediğin halde 3 yılda 36 kere (ikramiyelerin hariç) yüksek maaş alıyorsun. Bırak da düşük maaş seviyesindeki memur da 36 ayda bir ikramiye gibi gelen bir promosyon alsın, çoluk çocuğunun ekstra bir işini halletsin.
Sayın yüksek bürokratlarımız 11 yıl süre ile, ne yapar ederiz de bu promosyonu kendi tarafımıza yontarız diye düşünüyordu ya…
bir müteahhit de çimento ve demirden daha fazla kendime nasıl yontarım diye düşünüyordu.
Allah bize yeni zaferler kazanacak savaşlar nasip etmesin. Oldu da savaş çıktı. Şundan eminim ki, yeni destanlar yazacak, Seyid Onbaşılar, Halide Onbaşılar (Halide Edip Adıvar) çıkacaktır.
Çanakkale zaferinde Türk askerinin alicenaplığının payı büyüktür. Öyle ki, vatanını işgale gelmiş Fransız askerlerinin, Türk siperlerine, alay etmek için bazı ‘mundar’ şeyler diye adlandırılan bir şeyler atıyorlar. Bizim askerimiz karşılığında mendil içerisinde ceviz, kuru üzüm sarıp onu atıyorlar. Fransızlar mahcup oluyor. Bu sefer peksimet türü şeyler atıyorlar. Fransızlar, ‘Bir daha o siperden bize ateş edilmedi’ diye hatıralarında bahsediyorlar. (Basri Sütlü, Araştırmacı Yazar)
2023 yılında ise Türkler arasında, banka promosyonu paylaşımında şöyle bir şey yaşanıyor. Banka ile 3 yıllığına bir maaşın %50’si oranında anlaşma sağlanıyor. Bu kurumda hatırı sayılır sayıda geçici görevde çalışan personel bulunmaktadır.
Kurumun öz be öz personeli bir maaşının %50’si tutarındaki promosyonu tek ödemede almaktadır. Geçici olan personel ise 3 yıl boyunca 6 taksitte promosyonu alacaktır.
Geçici personel 2 taksit (bir maaşın %16.67’si) promosyonu aldıktan sonra, ülkede bankaların promosyon savaşı kızıştı. Özellikle emekli maaşını kendi bankasından alması için emeklilere yüksek promosyonlar önerdiler.
Kurumlar da bundan yararlanmak için banka ile ek protokol yaptılar. Tüm personel için ek olarak net 25.000 TL promosyonda anlaştılar.
Banka ile yapılan anlaşmaya şu maddeyi eklemeyi de ihmal etmediler. Kurumun öz be öz personelinin önceden almış olduğu bir maaşın %50’si tutarındaki promosyon geri alınmayacak, geçici olan personelin içeride kalan bir maaşın %33,33’ü ise ödenmeyecektir.
Sözleşmeyi imzalayanların Kurumun öz be öz personeli olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. 1915 yılında Fransız’ın attığı “murdar” malzemeye karşılık olarak, yenebilecek şeyler atan dedelerimizin ruhu gitmiş, bir banka promosyonunun daha fazlasını nasıl kendime yontarım diyerek, yine öz be öz Türk olan çalışanların geride kalan %33,33 oranındaki promosyona göz diken bir ruh peyda olmuştur.
bir müteahhit de, dişinden tırnağından artırdığı 3-5 kuruşun üzerini kredi ile tamamlayıp, çimentosundan, demirinden çaldığı daireyi öz be öz Türklere satıyordu.
Şimdi düşünme zamanı. Biz ne ara 18 Mart 1915 ruhundan koparıldık?
Çalanın binası çöktü de çalmayanın çökmedi mi, derseniz,
gördük ki ÇÖKMEDİ.
Allah, işini gereği gibi yapan müteahhitlerden razı olsun.
İşte benim penceremden gördüklerim bunlar.
Bunları biliyordun da bugüne kadar neden bekledin?
Cesaretsizliğimden!…
Ben torpille bir yere gelmedim. Hiç yönetim kurulu üyesi olmadım, Yüksek makamda da bulunmadım. Ancak cesaretsizliğim yüzünden 2023’te meydana gelen depremde kayıplar 50 bine dayandı… İşte benim sorumluluğum bu.
Kayıplara tahammülüm kalmadığı için artık cesur olma zamanı…
Bu yazıdan gocunacak olanlar çıkacaktır. Elinde tuttuğu şeye hakkıyla sahip olanlara sözümüz yoktur.