Çalışmak mı, Çalışmamak mı? İş Ahlakı ve Yönetim Üzerine Bir Bakış
Çalışma hayatı, insanı hem düşündüren hem de önemli dersler çıkarılabilecek olaylarla doludur. Bu yazıda, bir genel müdürle yaşanan bir olay üzerinden iş ahlakı, yönetim ve liderlik kavramlarını irdelemeye çalışacağım.
Çalışmama İthamı ve İlk Tepkiler
Bir gün daire başkanım beni yanına çağırarak şu sözleri söyledi:
“Cemil Bey, Genel Müdüre bizi çalışmıyoruz diye şikâyet etmişler. Genel Müdür beni çağırdı. Bunları söyledikten sonra bir de namaz kılmıyormuşsunuz dedi…”
Namaz konusunu başka bir yerde ele aldığım için burada detaylandırmayacağım. Ancak “çalışmıyorsunuz” ithamı beni derinden yaralamıştı. Bu suçlama, hem kişisel olarak hem de çalışma ahlakım açısından büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı.
Bu ruh halimi fark eden, benden önce işe girmiş bir abim neden böyle göründüğümü sordu. Durumu anlattığımda şu yanıtı verdi:
“Senin elini bağlasalar, duramazsın, ayaklarınla iş yaparsın.”
Bir başka büyüğüm ise şu yorumu yaptı:
“Altın çamura düşse de temizlersin, o yine altındır. İşte o sensin.”
Yaşıt bir arkadaşım ise durumu daha mizahi bir şekilde değerlendirdi:
“Seninle uğraşan çarpılır. :)”
Bu sözler beni bir nebze olsun motive etti ve moralimi düzeltti. Ancak bu olay, yönetici kavramı ve iş ahlakı üzerine daha derin düşünmeme neden oldu.
Genel Müdür ve Maliye Bakanı ile Bir Toplantı
Genel Müdürle ilgili kanaatim, zamanla bir toplantı sırasında daha da netleşti. Olay şöyle gelişti:
Kurum olarak, Maliye Bakanı’nın düzenlediği bir bilgilendirme toplantısına katıldık. Toplantıya Genel Müdür, iki Genel Müdür Yardımcısı, bir Daire Başkanı ve ben, Bilgi İşlem Şube Müdürü olarak katılmıştım. Yuvarlak bir masada oturuyorduk ve Maliye Bakanı’nın karşısında, ona en yakın oturanlardan biriydim.
Genel Müdür, göreve başlayalı henüz iki ay olmuştu. Ekibin büyük kısmı kurum kökenliydi ve kurumu iyi tanıyordu. Ancak Genel Müdür, bu toplantıda adeta bir “misafir” gibiydi.
Kurumla ilgili genel bilgileri, görevdeki bir Genel Müdür Yardımcımız detaylı bir şekilde sundu. Daha teknik bilgiler ise diğer Genel Müdür Yardımcısı tarafından bir sunum eşliğinde aktarıldı. Maliye Bakanı, Genel Müdür’ü de sürece dahil etmek için nezaketle birkaç soru sordu. Ancak her seferinde aynı yanıtı aldı:
“Efendim, ben yeni atandım.”
Bu cevap birkaç kez tekrar edince Bakan, sabrını koruyarak ve nezaketini bozmadan şu yorumu yaptı:
“Ben yeni atandım deyip duruyorsunuz. Nereden atandınız?”
Genel Müdür, “Falanca Bakanlıkta baş müfettiştim. Oradan bu kuruma Genel Müdür olarak atandım.” dedi. Maliye Bakanı bu cevabın ardından hafif bir tebessümle şu yorumu yaptı:
“Falanca Bakanlık baş müfettişliği ile bu KİT’in Genel Müdürlüğü ne alaka?”
Ardından, “Neyse…” diyerek konuyu kapattı.
Bu kısa diyalog, yönetim konusundaki zafiyetin açık bir göstergesiydi. Genel Müdür, iki ay gibi bir sürede kurumun temel dinamiklerini öğrenememişti ve bu eksiklik, böylesine önemli bir toplantıda açıkça ortaya çıkmıştı.
İftira ve Önyargılar
Genel Müdürün, bizim çalışıp çalışmadığımızı bilmesi mümkün değildi. Tek yaptığı, kendine yakın olanların iftiralarına inanmak ve buna göre hareket etmekti. Oysa gerçekten Genel Müdürlük yapmak için gelmiş olsaydı, kısa sürede teşkilatı tanır ve işleyişe hâkim olurdu.
Baş müfettişlik gibi önemli bir pozisyondan bu göreve atanmış biri olarak, iki ay içinde kurumu öğrenmesi ve işin özüne hâkim olması beklenirdi. Ancak bu süreçte, maalesef, kendi ekibine güvenmek ve onları tanımak yerine önyargılarla hareket etti.
Yönetim Üzerine Bir Ders
Bu olay bana önemli bir ders öğretti: Bir yöneticinin görevi, çalışanlarını tarafsız bir şekilde tanımak, onlara güvenmek ve ekip ruhunu güçlendirmektir. Önyargılarla hareket etmek, ne kuruma ne de çalışanlara fayda sağlar.
Evet, bu Genel Müdür hakkında söylenecek çok şey var. Ancak benim için en büyük ders, şu sözün ne kadar doğru olduğunu bir kez daha fark etmek oldu:
“Altın çamura düşse de yine altındır.”
Yönetici olunabilir, ancak lider olmak için emek, anlayış ve güven gerekir. Liderlik, sadece bir unvan değil, bir sorumluluk ve vizyon meselesidir. Çalışanlarını anlamayan, güvenmeyen ve onlara rehberlik etmeyen bir yönetici, sadece bir koltuk doldurur. Gerçek liderlik, ekibini yükseltmek ve onlara ilham vermekle mümkündür.